İslam dünyası şii görüşlerin ve propaganda cılığının karşısında son derece savunmasızdır. Bunun birden çok sebepleri vardır. Bunlardan en önemlisi, Islamanın ilk yıllarında meydana gelen fitne olaylarına bire bir şahit olmadan dilden dile anlatılan şeylerin hakikatinin tam bilinemeyeceği yaklaşımı ile; gıybet, günah geleceğe bir faydası olmayacağı düşüncesiyle İslam âlimlerinin “Onlar kılıçlarını kana buladılar sizler aynı olayı konuşarak dillerinizi kana bulamayan” tavsiyesi dikkate alınmış olduğundan ümmetin çoğunluğu bu konuyu derinlemesine öğrenme ve üzerinde yorum yapma ihtiyacı duymamışlardır. İnanç noktalarının bütününü Hz Peygambere dayandıran Ümmetin çoğunluğu bu süreci, tarihteki siyasi olaylar ve kavmiyetçi yaklaşımlar olarak değerlendirdiğinden yukarıdaki tavsiyeye uyarak meseleyi ve bu acı olayları ajite eden uydurulan hikayeleri öğrenme ihtiyaç bile duymamışlardır.. Oysa Şiilerin inanç temellerini oluşturan bu acı olayları öğrenme ihtiyacı fıkhi bilgilerin önünde geçtiğini görmekteyiz. Bunu bilen ve bu olayları ümmeti bölmek için kullanan tarih kurgulayıcıları baştan beri olayların hakikati ile uyuşmayan tarih, hadis, hikâye ve çeşitli argümanlar üretip yüz yıllarca bunlarla halkın beynini yıkamışlardır.
Dolayısıyla duygusallığı ön planda olan insanların karşısında, Islamı yeterince bilmeyen insanların bu düşüncelere karşı savunmasız bir hali vardır. Buna çok dikkat etmek gerek!
Şii felsefesi incelendiğinde İslam âleminin top yekûn Şiirleştirilmesi Şiiler üzerinde farz bir görev olduğu anlaşılmaktadır. Bu farz görevi yerine getirmede de en büyük engel ehlisünnet dünyasıdır. Hedeflerine ulaşmada bu engelin bir şekilde kaldırılması ya da zayıflatılması gerekir. Kendileri kaldıramıyorlarsa kaldıranlara yardım etmek de bir zarar yok. Bunun için başka kâfirler desteklenebilir. İşte tarihteki hulagü örneği bunun canlı örneğidir Yahudi dönmeleri ve yalancılığı ile tanınan şii tarihçilerinin, aynı konuda yazdıkları metinlerinde bir birini tutmadığı görülmektedir. Bu sebeple kendi aralarında da ayrışmaların yaşandığı gruplar ilmi konularda izah edemedikleri noktalarda tarihi referans gösterirler. Bunu saldırı amacıyla da yaparlar. Bunlar imamet, takiyye, muta, gibi bir çok hususta İslam toplumlarının paylaşmadığı inançları iman sınırları içinde tutarlar ve bunları kabul etmeyenleri tekfir ederler. Kuranda imamlara iman etme, ya da inanılması ve iman edilmesi gereken imamet mevzuu var mı ki, inanmayan kâfir olsun?..!.
Kuran ayetlerinin nerdeyse üçte ikisini imamet mevzu ve ehlibeyt ile açıklamaya çalışırlar. Yani Kuranda nerdeyse peygamber yoktur. Kuran Hz Ali ve onların anladığı sınırdaki ehlibeyte gelmiştir.! Her inançlarına Kurandan delil getirirler. Oysa kuran ayetlerin anlamına nüzul sebeplerine baktığınızda hiçbir bağ bulamazsınız. Ama onlar kendi taraftarına bunu inandırırlar inanmayanlara da şaşarlar. Kısmetsiz olarak görürler. Sizi iman dairesine çekmeye çalışırlar. Bu konudaki anlattıklarım hususların çoğu sadece araştırmadan kaynaklanan bilgiler değildir. Benim etrafında onlarca canlı örnekleri var. Bunların çoğu şahit olduğum hususlardır.
Hatta bunlardan bir kısmı inandıkları şeyin delilini tevil ile de Kurandan getiremezlerse, o konu ile alakalı Kuranda bir sorun olduğunu kendi içlerine dönerek bir birleriyle paylaşırlar. İşi ilgili konudaki ayetin Kurandan çıkartılmış olabileceğini varsayımına kadar götürebilirler!. Yani şunu akletmek istemezler “ bizim bunca iddialarımız inançlarımızın delili kuranda ve sahih hadiste yok. Bu konuda sahabeden, kurandan, hadisten şüphe edeceğimize bu inançlarımızdan şüphe duysak olmaz mı?” düşüncesini düşünmezler ya da düşünmek işlerine gelmez. Niye? çünkü o inançlarının arkasında aşitasyonla dolu Tarih vardır! Ağıt vardır. Toplumda yaşanması geleneksel hale getirilmiş bazı ritüeller vardır. Bundan vazgeçmeye kalkmada mahalle baskısına muhatap olmak vardır, etraftan küfürle itham edilme vardır. Toplumdan dışlanma vardır. Daha kim bilir neler vardır!.
Burada esas olan sorun; sonradan kutsallaştırılmış kutsallığı itikadın içine sokmak için ayetleri saptırarak çeşitli tevillerin, yorumların getirilmesi. Bununla da çözülmeyen sorunlara, içinde binlerce uydurma hadis olduğu taraflarca bilinen kitaplarda geçen yorumlarla durumun kurtarılmaya çalışılmasıdır. Meselenin iyi anlaşılması için bir örnek vermek gerekirse, Şiilerin çoğunluğu elimizdeki Kuran’ın değişmediğine inanırlar. Ancak, en güvenilir hadis kitaplarında bu anlayışın tam tersine onlarca hadis mevcuttur. Kuleyni nin El Kafi si ehli sünnet nezdinde Buhari ne ise şia nezdinde odur; yani en sahih hadis kitabı olarak görülmektedir. Bu kitapta Kur'an'ın tahrif edildiğini iddia eden sayısız rivayet yer almaktadır. Ayrıca Şia'nın yakın tarihteki en meşhur âlimlerinden Tabersi Kuranın hâşâ tahrif edildiğini ispat etmek amacıyla müstakil bir kitap kaleme almış ve Geçmişteki şia imamlarının Kuranın tahrif edildiğini iddia eden çeşitli sözlerini bu kitapta derlemiştir. Üstelik bu hadislerin her birisi de üzerinde şüpheye düşülmesin diye imamlara söylettirilmiştir Bunu ilim noktasında araştırma yapmayan Şiiler bilmez ve hemen bu karşı savunmaya geçerler. Bu kitaplarda İtikat noktasında da, Islamalatezada düşen yine yüzlerce hadis uydurulmuş. Bugünkü aydın şii âlimlerinin çoğu, bunun ayıklanması gerektiğine inanıp farklı kanallardan ifade ediyorlar. Bu iyi niyetli âlimler şunu neden düşünmezler? Ya da düşünürlerde ifade etmezler.
Ümmet içeresinde ayrışmayı sağlayan mevzularında aynı kişilerce imamlara söylettirilmiş bir yalan olduğu neden görülmek istenmez. Kurana iftira attığına inanılan bu kişilerin diğer söylediklerinin doğru olduğu nasıl kabul edilebilir? Hz Peygamberimizin gökteki yıldızlara benzettiği sahabe ye düşmanlık eden, Sahabeyi ehlibeytin karşıtıymış gibi algılanması sağlayan, Sahabe düşmanlığının temelinde, yatan olgunun Hz Peygamber ile gelecek nesillerin arasındaki İslam bağını yok etmek olduğunu neden görmezler? Kendi yalanlarını doğrulama adına imamların adını tereddütsüzce kullanabilen kişi ya da kişilere nasıl itibar edilir doğrusu akıl alacak bir şey değil! Ayrıştırmayı İtikadı bir mevzuu haline getirilmiş unsurların da aynı kişilerce imamlara söylettirilmiş bir yalan olduğu, neden dikkati çekmez de hala ayrıştırmayı sürdürmek adına kullanılır!
Dolayısıyla duygusallığı ön planda olan insanların karşısında, Islamı yeterince bilmeyen insanların bu düşüncelere karşı savunmasız bir hali vardır. Buna çok dikkat etmek gerek!
Şii felsefesi incelendiğinde İslam âleminin top yekûn Şiirleştirilmesi Şiiler üzerinde farz bir görev olduğu anlaşılmaktadır. Bu farz görevi yerine getirmede de en büyük engel ehlisünnet dünyasıdır. Hedeflerine ulaşmada bu engelin bir şekilde kaldırılması ya da zayıflatılması gerekir. Kendileri kaldıramıyorlarsa kaldıranlara yardım etmek de bir zarar yok. Bunun için başka kâfirler desteklenebilir. İşte tarihteki hulagü örneği bunun canlı örneğidir Yahudi dönmeleri ve yalancılığı ile tanınan şii tarihçilerinin, aynı konuda yazdıkları metinlerinde bir birini tutmadığı görülmektedir. Bu sebeple kendi aralarında da ayrışmaların yaşandığı gruplar ilmi konularda izah edemedikleri noktalarda tarihi referans gösterirler. Bunu saldırı amacıyla da yaparlar. Bunlar imamet, takiyye, muta, gibi bir çok hususta İslam toplumlarının paylaşmadığı inançları iman sınırları içinde tutarlar ve bunları kabul etmeyenleri tekfir ederler. Kuranda imamlara iman etme, ya da inanılması ve iman edilmesi gereken imamet mevzuu var mı ki, inanmayan kâfir olsun?..!.
Kuran ayetlerinin nerdeyse üçte ikisini imamet mevzu ve ehlibeyt ile açıklamaya çalışırlar. Yani Kuranda nerdeyse peygamber yoktur. Kuran Hz Ali ve onların anladığı sınırdaki ehlibeyte gelmiştir.! Her inançlarına Kurandan delil getirirler. Oysa kuran ayetlerin anlamına nüzul sebeplerine baktığınızda hiçbir bağ bulamazsınız. Ama onlar kendi taraftarına bunu inandırırlar inanmayanlara da şaşarlar. Kısmetsiz olarak görürler. Sizi iman dairesine çekmeye çalışırlar. Bu konudaki anlattıklarım hususların çoğu sadece araştırmadan kaynaklanan bilgiler değildir. Benim etrafında onlarca canlı örnekleri var. Bunların çoğu şahit olduğum hususlardır.
Hatta bunlardan bir kısmı inandıkları şeyin delilini tevil ile de Kurandan getiremezlerse, o konu ile alakalı Kuranda bir sorun olduğunu kendi içlerine dönerek bir birleriyle paylaşırlar. İşi ilgili konudaki ayetin Kurandan çıkartılmış olabileceğini varsayımına kadar götürebilirler!. Yani şunu akletmek istemezler “ bizim bunca iddialarımız inançlarımızın delili kuranda ve sahih hadiste yok. Bu konuda sahabeden, kurandan, hadisten şüphe edeceğimize bu inançlarımızdan şüphe duysak olmaz mı?” düşüncesini düşünmezler ya da düşünmek işlerine gelmez. Niye? çünkü o inançlarının arkasında aşitasyonla dolu Tarih vardır! Ağıt vardır. Toplumda yaşanması geleneksel hale getirilmiş bazı ritüeller vardır. Bundan vazgeçmeye kalkmada mahalle baskısına muhatap olmak vardır, etraftan küfürle itham edilme vardır. Toplumdan dışlanma vardır. Daha kim bilir neler vardır!.
Burada esas olan sorun; sonradan kutsallaştırılmış kutsallığı itikadın içine sokmak için ayetleri saptırarak çeşitli tevillerin, yorumların getirilmesi. Bununla da çözülmeyen sorunlara, içinde binlerce uydurma hadis olduğu taraflarca bilinen kitaplarda geçen yorumlarla durumun kurtarılmaya çalışılmasıdır. Meselenin iyi anlaşılması için bir örnek vermek gerekirse, Şiilerin çoğunluğu elimizdeki Kuran’ın değişmediğine inanırlar. Ancak, en güvenilir hadis kitaplarında bu anlayışın tam tersine onlarca hadis mevcuttur. Kuleyni nin El Kafi si ehli sünnet nezdinde Buhari ne ise şia nezdinde odur; yani en sahih hadis kitabı olarak görülmektedir. Bu kitapta Kur'an'ın tahrif edildiğini iddia eden sayısız rivayet yer almaktadır. Ayrıca Şia'nın yakın tarihteki en meşhur âlimlerinden Tabersi Kuranın hâşâ tahrif edildiğini ispat etmek amacıyla müstakil bir kitap kaleme almış ve Geçmişteki şia imamlarının Kuranın tahrif edildiğini iddia eden çeşitli sözlerini bu kitapta derlemiştir. Üstelik bu hadislerin her birisi de üzerinde şüpheye düşülmesin diye imamlara söylettirilmiştir Bunu ilim noktasında araştırma yapmayan Şiiler bilmez ve hemen bu karşı savunmaya geçerler. Bu kitaplarda İtikat noktasında da, Islamalatezada düşen yine yüzlerce hadis uydurulmuş. Bugünkü aydın şii âlimlerinin çoğu, bunun ayıklanması gerektiğine inanıp farklı kanallardan ifade ediyorlar. Bu iyi niyetli âlimler şunu neden düşünmezler? Ya da düşünürlerde ifade etmezler.
Ümmet içeresinde ayrışmayı sağlayan mevzularında aynı kişilerce imamlara söylettirilmiş bir yalan olduğu neden görülmek istenmez. Kurana iftira attığına inanılan bu kişilerin diğer söylediklerinin doğru olduğu nasıl kabul edilebilir? Hz Peygamberimizin gökteki yıldızlara benzettiği sahabe ye düşmanlık eden, Sahabeyi ehlibeytin karşıtıymış gibi algılanması sağlayan, Sahabe düşmanlığının temelinde, yatan olgunun Hz Peygamber ile gelecek nesillerin arasındaki İslam bağını yok etmek olduğunu neden görmezler? Kendi yalanlarını doğrulama adına imamların adını tereddütsüzce kullanabilen kişi ya da kişilere nasıl itibar edilir doğrusu akıl alacak bir şey değil! Ayrıştırmayı İtikadı bir mevzuu haline getirilmiş unsurların da aynı kişilerce imamlara söylettirilmiş bir yalan olduğu, neden dikkati çekmez de hala ayrıştırmayı sürdürmek adına kullanılır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder